Bütün canlılardaki değişim
Yaşadığımız bu dönem ve beklenen değişimler kutsal kitaplarda,
mitolojide ve bilim adamları tarafından da ayrıntılı şekilde
incelenmişti. Raporlara göre, Foton Kuşağı-na girildiğinde, gökyüzü
ateş gibi gözükecek, ancak soğuk olacak. Bu değişim ve yansımalar
elbette ki içine girilen kuşağın etkileriyle birlikte ortaya çıkan
kimyevi değişimler ve tranformasyonların sonucunda kendilerini açığa
çıkaracaklardır. Kuşağa ilk önce güneşimizin girmesi halinde ani bir
karanlığın olması da söz konusu, ki bu sürenin 110 saat kadar sürmesi
tahmin ediliyor. Güneşsel radyasyon ve Foton Kuşağı-nın arasındaki
etkileşim gökyüzünün yıldızlarla dolu gibi gözükmesine neden olacak.
Dünya bu kuşağa girdikçe tüm moleküller uyarılmış olacak ve atomlar
mutasyona uğrayacaklar. Bu duruma bağlı olarak fiziksel yapılarda
(insanla birlikte hayvan ve bitki aleminde de) farklılıkların meydana
gelmesi bekleniyor tabii ki.
Null Zone ve Schumann Rezonansı
Bu kuşağa girmeden önce, yani bu zamanda, "Null Zone" (sıfır bölgesi)
denilen zaman deneyimlenmekte. Bu dönem boyunca sismik aktivite ve
volkanik hareketlenme görülüyor. Ayrıca iklim değişiklikleri ve buna
bağlı olarak şiddetli tayfunlar, fırtınalar ve hortumlar
gözlemleniyor. "Null Zone", bir başka deyişle, madde ve madde olmayan
bütün partiküllerin yok edildiği yer. Oluşacağı beklenen bu foton
etkisi çok önemli, zira bize yeni bir enerji kaynağı sunacak. Bu
kaynak, doğal olarak fosil yakıtlara bir son verecek ve bunun
sonucunda da tahmin edildiği üzere daha yaşanılabilir bir dünya
oluşturulmuş olacak. Bu bölgeye geçişin kanıtı olarak gösterilen en
güçlü kaynak ise Schumann Rezonansı. Dünya-nın kalp atışı olarak
nitelendirilen bu titreşim daha önceki zamanlarda 8.1 iken günümüzde
12.1-e yükselmiş durumda, ve hızla yükselmekte. 13.0 olduğunda
ise "Null Zone"un tamamlanmış olacağı rapor ediliyor. Astrofiziksel
hesaplamalara göre Foton Kuşağı-na saatte 208.800 km hızla gireceğiz.
Kuşağın enerjisi fiziksel sonuçların yanında eterik ve spiritüel
anlamda da kendini gösterecek.
Bilimsel veriler, ciddi ve hızlı bir değişim olduğuna işaret ediyor
Rus bilim adamları tarafından açıklanan değişimler de galaksinin
merkezinden gelen enerjinin varlığını teyit eder yönde. Dr.Alexey
N.Dmitriev-in çalışması gösteriyor ki gezegenlerin atmosferleri,
gezegenlerin kendileriyle birlikte büyük bir hızla değişim geçiriyor.
Örneğin Mars atmosferi zamanla daha kalınlaşıyor; Ay, kendi
atmosferini oluşturmakta. Ya da bu tarz bir değişimi kendi
gezegenimizde görebiliyoruz: atmosferdeki HO(hidroksit) oranı daha
önce hiç ölçülmediği kadar fazla. Bu oran küresel ısınma, florkarbon
emilimleri ya da bu tarz oluşumlar sonucu oluşmuyor; sadece
kendilerini gösteriyorlar. İyonosfer tabakasında plazma jenerasyonu,
magnetosferde magnetik fırtınalar, atmosferde ise siklonlar aracılığı
ile enerji boşalımları oluşumları gözlemleniyor. Daha önceden nadir
rastlanan atmosferik yüksek enerji fenomenine artık daha sık ve yoğun
rastlanmakta. Gaz-plazma zarfının maddesel birleşimi de transforme
olmaktadır. Gezegenlerin manyetik alanları ya da parlaklıkları da
hızla değişiyor, artıyor. Jüpiter, Venüs, Uranüs ve Neptün, bu
sonuçların alındığı gezegenlerden.
Rus Ulusal Bilim Akademisi Foton Kuşağı üstüne çalışmalar yapıyor
Dünyamızda eyleme geçmiş olan transformasyonlar ise aşikar. Gün be
gün artan sismik aktivasyon, volkanik hareketlenmeler ve diğer bir
çok doğal felaketler elbette ki gözlerden kaçmıyor. Dr.Dmitriev- in
belirttiği ve dikkat çektiği nokta ise bu çeşit bir değişimin dünyada
daha önce 10.000 yıl önce görülmesi. Burada göze çarpan ve bazı
topluluklar tarafından ortaya atılan konu ise güneş ile dünyanın
değişimleri arasındaki bağlantı. Maalesef bu tarz konularda çoğu
bilgi ifşa edilmiyor. Bu tarz araştırmaların yapıldığı bir merkez de
Sibirya-daki Rus Ulusal Bilim Akademisi. Burada yapılan çalışmalar
sonucu edinilen bilgi ise şöyle: Şu anda Güneş Sistemi-nde yaşanılan
enerjisel değişimin tek olası sebebi farklı-daha yüksek olan bir
enerji alanına giriyor olmamız olabilir. Ve bu yüksek enerjiye
geçişin sonucunda DNA spirallerinin kendileri de değişim
geçirmekteler. Şimdiye kadar hayatımızda yer alan bilim araştırmaları
sonucu elde ettiğimiz bilgilerle ortaya çıkarılan 2 sarmallı DNA
yapısı hızla mutasyona uğramaktadır. Bu sıçrayışla da bu sarmalın
2-den 12-ye çıkacağı biliniyor. Bu enerji emiliminin Güneş
Sistemi-ndeki tüm maddelerin özünü değiştireceği bekleniyor, ki bir
bir de deneyimliyoruz çevremizde.
Aslında tüm bunlar, hücresel ya da ruhsal boyutta olsun, bize pek
yabancı değil. Çevremizde her an deneyimlediğimiz olayların dökümü
sadece. Kainata dikkatlice baktığımızda ve onu içsel sesimizle
dinlediğimizde bunlardan farklı bir şey duymayacağımız da aşikar.
Hergün yaşadığımız ve gün geçtikçe artan doğal felaketler, politik
sürtüşmeler, savaşlar, içsel değişimler binlerce yıldır beklenilen
dönemin getirileri elbette. Bunların hepsi asırlardır bekleniyordu;
kutsal kitaplarda olsun, kadim medeniyetlerin yazıtlarında olsun her
zaman karşımıza çıktılar. Şimdi ise bu değişime tanık oluyoruz ve
yeni dönemin getirdiği farklılıklara yaşamlarımızı adapte etmeye
hazırlanıyoruz. Zira başka seçeneğimiz de yok; ya değişimi kabul
edecek ve "bir" olacağız, ya da eski enerji ile birlikte savrulmayı
göze alacağız.
Kaynaklar:
www. sanctusg ermanus.net/ current%20messag e/Photon% 20Belt.htm
www. bibliote capleyades. net/esp_cinturon _fotones_ 4.htm
www. burlingt onnews.net/ photonbelt. html
www. tmgnow. com/repository/ global/planetoph ysical.html
www. diagnosi s2012.co. uk/new.htm
Haber: Didem Çivici
www. indigodergisi.com Ağustos sayısı