Mekan, Japonya. Siyah bir Toyota Camray, Tokyo’ya doğru giden ekspres otoyola hızla dalar. Paralelindeki yüksek yolda ise akşamın son hızlı treni var ve kısa bir süre için, araba saatte 200 km hızla giden trenin önüne geçer.
Camray’in bir tarafında sismik araştırma merkezi için hükümetin tanıtım işareti bulunmaktadır; çevresinde ise araştırma ve bulma anlamına gelen kelimeler yer almaktadır. Altında ise “Biyo-Bulma Ünitesi No.1” olarak tercüme edilebilecek bir beyaz etiket bulunmaktadır. Araba trafik sıkıştıkça yavaşlar ve tren, fabrikaların ve pirinç çiftliklerinin bulunduğu yolda ilerlemeye devam eder. Sabah saat 5;00’te Kawasaki’nin dış mahallelerini arkalarında bırakmışlardı ve sadece Tokyo’da gerçekleşebilecek olan güneşin o muhteşem doğuşunun başlama işaretlerini görebiliyorlardı. Bu, hava kirliliğinin pozitif yanlarından biriydi. Saat 6.00’da sessiz yolculukları sona erdi ve herkes gibi onlar da başkente girerken kornayı çalmaya başladılar. Yolcuları Federal binada bir refakatçi karşıladı ve onlara park yeri ayarlayıp ayarlamadıklarını sordu. Bir hükümet aracını kullanıyor olmalarına rağmen, park yeri olmayan bir şehirde park yeri almak için 3 güne ihtiyaçları vardı. Bazen bir park görevlisi, bir iş adamı toplantısına girip, işlerini hallederken arabasını 4 saat boyunca sürmek zorundadır. Arabayı durduracak hiçbir yer yoktur. Eğer bir deprem olursa arabayla kaçacak hiçbir yer yoktur.
Şoför, merdivenleri 40’larının başında olan, biri erkek biri bayan iki yolcuyla beraber tırmandı. Kadının jeoloji ve hayvan tepkisi fizyolojisi diploması var ve adam jeolojiden mezun ve psikoloji dalında mastır yapmış. Birlikte sismik hareketlerin tahmininde biyolokasyon ve hayvan tepkilerini kullanmak için bir takım oluşturmuşlar. 5000 ölüyle sonuçlanan Kobe’deki deprem felaketinin hemen ardından, en sonunda, fikirlerini almak için çağrılıyorlar.
Bağlantı kurdukları 34 yaşındaki Yoshio Miyoshi onların çalışmalarına sempati duymaktaydı ve yönetimle aralarında bir köprü vazifesi görüyordu. Hızla selamlaştılar ve tüm hükümet binalarının ortak özelliği olan büyük ve sınırsız koridorlara doğru sürüklendiler. Sadece 6 önemli sismolog tarafından kullanılan ve başbakana deprem uyarı yayını yayınlaması için tayin edilen kişilerin bulunduğu özel odadan geçtiler. 17 yıldır, depremlerden önce asla bir uyarı yayınlamamışlardı.
Dünyadaki en gelişmiş bilgisayar bilgi bankası olduğu söylenen bilgisayarların yanından geçtiler. Japonya bunlara yılda 800 milyon doları, depremleri önceden haber versinler diye tahsis etmekteydi, ta ki Kobe depremine kadar. Halkın yüzde ellisi sismologların kendilerine uyarı verebileceğine inanıyordu. Gazeteler ise artık, insanların paralarının karşılığında hiçbir ses alamadıklarını ve bu paraların, daha çok hayat kurtaracağı söylenen afet hazırlıkları için harcanabileceğini yazmaktadır.
Binadaki sessizlik meşumdu; herkesin bildiği gibi bazı kelleler uçacak ve işlerinden atılacaklardı. Eskiden bu iki deprem tahmincisi bu koridorlarda yürür ve düşmanca davranışlarla ve aşağılayıcı emirlerle karşılaşırlardı; bunlar bazen şaka yoluyla veya kapı aralarından bağırarak yapılırdı. Çalışmalarını savunanlar vardı ama onlardan daha az ses çıkıyordu ve onlar, resmi kulaklardan uzakta öğle yemeğinde konuşurlardı.
Nihayet stadyum büyüklüğünde bilgisayar kompleksinin yanından ve güvenlikten geçerek ikinci bölüm başkanıyla tanıştırıldılar. Adam son 24 saattir çalıştığı için yorgundu ve onlara, “Bakanlık dün bana size ihtiyaç duyduğunuz kadar yer ayırmamı faksladı ve ekibimiz bütün gece boyunca sizin için hafıza bankalarının yüzde yirmisini temizlemek üzere uğraştı.” dedi.
Yarım yamalak gülümsedi ve gelecek övgüleri bekledi. İlk olarak kadın konuştu: “Biz bakanlıktan bu katta bulunan idare heyetinin odasını istedik ve bu oda geceleyin temizlenmeliydi. Teşekkür ederim ama bizim bilgisayara ihtiyacımız yok.” İkinci bölüm başkanı iki üç kere gözünü kırptı ve “Ama bilgisayar kullanmadan nasıl kehanette bulunabilirsiniz? Tabii siz, cadılar ve farelerle çalışan o şarlatanlarsınız.” diye düşünmeden konuştu.
Yoshio onları hızla uzaklaştırdı ve son olarak ikinci başkanın masadaki ilaç kutusunu sallayarak, kendilerine “Bana neye ihtiyacınız olduğunu söyleyin, icabına bakacağım.” dediğini duydular. Bu sefer adam konuştu: “Temizlenmiş bir oda, tuzlu suyla yıkanıp kurulanmış bir masa ve sadece iki sandalye istiyoruz. Ayrıca gürültülü portatif bir vantilatör ve kahvaltı istiyoruz. Çay ve deniz yosunuyla birlikte kongi (bir Japon yemeği) istiyoruz.”
Toplantı odasına gittiler, dinlenmek ve bulundukları yerin hissiyatını almak için oturdular. Eğer bu milyarlarca dolarlık bürokrasiden daha iyi iş çıkaracaklarsa, dinlenip şaşkınlıklarını üzerlerinden atmaları daha iyi olacaktı. Bir işçi portatif bir vantilatör getirdi ve onu bir teste tabi tuttu. Vantilatör hız kazanmadan önce, uzaktaki bir interkom dışarıdaki kompleksten acil tepki ekibini yöneticinin odasına çağırıyordu ve derken sanki dış dünya bir kozanın dışında kalmış gibi, pervanenin vınlaması her yanı kapladı.
Kahvaltıyla zindeleşmiş olarak masanın kenarındaki kutuları açtılar. Bu kutuların içinde ülkelerinin harita ve tabloları vardı. Radyestezi yapacaklardı ve sorunun cevapları üstünde fikir birliğine varacaklar, onların önünde yazacaklardı. Soru, 6 şiddetinde bir depremin Japonya’da etkileyeceği 3 yer hakkındaydı. Eğer doğru olarak saptanabilirse, hükümet o çevredeki topluluklar için afet yiyeceği depolayacaktı.
Kadın ülkeyi ve denizlerini her yönden gösteren iki harita seçti. İkisi de uzun masanın birer ucunda çalıştı. Kadın haritayı açtı ve haritanın üst kuzey ucuna bir cetvel koydu. Diğer elindeki altın halkalardan oluşan zincirin ucundaki sarkaç, ayarlama için saat yönünde dönmeye başladı. “His” ve faaliyet tamam olana kadar kadının elindeki zincir halka aşağıya sarktı. Sarkaç durdu, kadın soruya bir göz attı ve sonra onu diğer düşüncelerle birlikte sadece vantilatörün sesini dinleyerek aklından çıkardı. Ses, düşüncenin yerini aldı.
Sarkacın dönüşü, bu sefer basit bir salınımla saatin ters yönünde dönmeye başladı. Kadın cetveli yavaşça harita üzerinde aşağı doğru hareket ettirmeye başladı ve bir an sarkaç, dairesel hareketini bırakarak sadece öne ve arkaya doğru sallanmaya başladı. Bu noktada doğu-batı yönü bir kalemle çizildi ve cetvel haritanın altına gelinceye kadar, diğer iki yer daha çizildi. İşlem sayfanın batı-doğu yönünde sayfa üç kez daha çizilinceye kadar tekrarlandı. Bu çizgilerin kesiştikleri noktalara ilk olarak bozuk para koyuldu ve sonra çevresi kırmızı kalemle çizildi. Bu alanlar kadının diğer üç deprem merkezinin neresi olacağına dair sübjektif fikirleriydi. Kadın, adamı şaşırtmamak için başını yukarı kaldırmadı. Adam da aynı şeyi yapıyordu ve Kobe’den yola çıktıklarından beri ilk kez güldüler. Bu gülümsemenin bir sebebi de bir diğerinin ne yaptığını bilmiyor olmalarının yarattığı gerilim idi.
İkisi de ortaya doğru yürüdüler ve haritalarını yan yana koydular. Sadece baktılar. Tahmin edilen merkezler neredeyse tamamen uyuşmaktaydı ama bakanlığın görmesi için henüz yeterli değildi. Hokkaido’nun kuzeyinde Alsukehi körfezindeki Akkashi’de bir kesişme vardı. Bir harita diğerinin üzerine yerleştirildiğinde uyuşuyordular. İkinci ve üçüncü işaretler Honshu’nun üzerindeydi ama işaretlerden biri Mishima kıyısında iken diğer haritada kısa bir mesafe uzaklıktaki Sagami denizinin üstündeki Atami’yi gösteriyordu. Bu kabul edilemezdi.
İkisi de ayakta durarak, üçüncü seçimlerine baktılar. İkisi de aynı yeri işaretlemişti ve işaretlememiş olmayı dilerlerdi. Bu bölge, Tokyo’nun kuzeyi ve batısını gösteriyordu. Haklı bile olsalar hükümetteki bazı kimseler onları depremin Tokyo’nun banliyölerini vuracağını ima ettikleri için koyardı. Kadın her ikisi adına düşüncelerini seslendirdi: “Eğer haklıysak, yanlışızdır, eğer yanlışsak yanlışızdır, o zaman elimizden gelenin en iyisini yapalım ve bir üçüncü kişiye danışalım.”
1 metre uzunluğunda, 20cm genişliğinde üçüncü bir harita kesildi. Odayı terk ettiler ve bölüm başkan yardımcısını aramaya başladılar. Ofisi boştu ama faksı çalışıyordu. Diğer birçok özel faks makinesi gibi makineye bu uzunlukta bir doküman vermek için özel bir program gerekiyordu. Bu yapılınca faks makinesinin ruloları haritayı yuttu ve yarım dünya ötede başka bir makineden faks mesajı biçiminde çıktı.
Erkek radyestezist öğrenimini Massachusets’teki Harvard Üniversitesi’nde tamamlamıştı ve bir gün Amerikan Radyestezistler Birliğinin konferansı hakkında bir yazı okumuştu. “Neden katılmayayım?” diye düşünmüştü. “Bu, anormal psikoloji çalışmak için mükemmel bir fırsat olur. Hatta bir makale bile çıkarabilirim.”
Konferansta işler iyi gitmedi. Birlikteki çılgınlardan birine, kendi kendine hayal kurma hakkında öğütler vermekteydi ki, bu sırada yanında yürümekte olan adamın elindeki tel çubuklar sallanmaya başlamıştı. Tam o anda genel geçer düşünüşe uygun eğitimi için halkın vergilerinde 50.000 doların boşa gittiğini hesaplamıştı. Artık mesleğini sürdürmek için güvendiği şey, o “anormalliklerden” biri idi.
20 dakika sonra faks çaldı ama öbür taraf bağlanamadı. Oturdular ve yöneticinin orada olmaması için ancak terfi etmiş olacağı konusunda spekülasyon yaptılar. Kapı çalındı ve iki güvenlik görevlisinin geldiğini gördüler. Adamlar masayı temizlemek istediklerini açıkladı. Radyestezistle kaşlarını kaldırarak birbirlerine baktı; yönetici kendi eşyalarını başkalarına taşıtacak kadar yüksek bir terfi almış olmalıydı. Faks çalıştı ve uzun bir sayfa yuvarlanarak dışarı çıktı.
Üçüncü görüş, Akkehi’nin olası bir deprem bölgesi olduğu konusunda hemfikirdi. Tokyo da saptanmıştı ama onların seçeneğinin biraz daha doğusunda, denize doğru bir noktada. Tartışma konusu olan üçüncü bölge Mishima’nın biraz doğusu olarak kabul edilmişti. Onların işaretlerinin ikisi ile de ortak değildi ama Mishima afet yardım bölgesi olarak oldukça yakındı. Artık sonuçlar birleşik bir şekilde sunulabilirdi ve tek yapmaları gereken, sadece radyestezistlere özgü özel bir ıstırapla beklemekti. Haklı olmayı istiyorlardı ama tahminlerinin sonuçlarının hiç kimsenin başına gelmesini de istemiyorlardı. Sonuçların doğru olmasını istiyorlar ama sonuçların hiç kimsenin başına gelmesini arzulamıyorlardı.
Yazarın Notu:
Şu cümleyi düşünüp taşının: “Dünyanın en kötü harita radyestezisti olabilirim ama sık sık pozitif sonuçlar alıyorum.” Cümlenin ilk kısmı ikinci kısmına uymamaktadır. En kötü radyestezist nasıl sonuç alabilir? Cevap, yukarıdaki hikayede bulunmaktadır.
Zor bir problem söz konusu ise ekip halinde radyestezide ısrar ediyorum. Bir zamanlar 5 ayrı radyestezistin postaneyi kullanarak cevabı bulmaları bir ay sürebiliyordu. Şimdi haritalar faksla gönderilebilir ve cevaplar aynı gün içinde alınabilir. Tabi faks makinesini uzun belgeler gönderme moduna ayarlamayı unutmamak gerekiyor. Maliyet ise, eski yöntemden birazcık fazladır.
Eğer harita radyestezisi sizin için yeni ise, lütfen bu hikayedeki metotları kullanın. Biz cetvel metodunu bir seferde 200 öğrenciye birden öğrettik. Bu ders, cetvelin harita üstünde bir radyestezi tepkisi alınana kadar aşağı doğru getirilmesiydi. Sonra o hatta bir çizgi çiziliyordu. Sonra cetvel ikinci sonuç alınıncaya kadar sayfanın öbür tarafına getirilir. Kesişim noktası “hedef”tir. Bu kullanılacak iyi bir model oluşturmaktadır ancak yeni başlayanlar bir radyestezi ustası oluncaya kadar 20 sene çalışmak istememektedir. Her şeyi bir günde istiyorlar. Onların düşünme şekillerini değiştirerek, bir ufuk açabiliriz.
Sınıfın büyük bir çoğunluğu eğer sorularını belirleyip bunu zihinlerinde, çıkartabilirlerse, harita üzerindeki çalışmada çok başarılı olduklarını görüyorlar. Bunu, düşüncenin yerini sesin almasıyla yapıyorlar. İçerdeyken vantilatör kullanılabilir ama arazideyken araba veya uçak motoru sesi veya ağaç yapraklarını hışırdatan rüzgarın sesi de aynı işlevi görür. Biz, bu egzersizdeki kesinliğin artmasına hala şaşırıyoruz.
Son bir not olarak şunu belirtmek istiyorum ki, bizler bir kuruluş olarak, dünya çapında deprem projesi hazırlamak istiyoruz. Bu bizim kendi içsel bilgimiz olacaktır. Hikayede geçen haritadaki üç bölge benim belirlediğim yerlerdi. Eminim ki, okuyucular olarak sizler daha iyisini yapabilirsiniz.
American Dowser dergisi, Cilt 35 Sayı 2, Bahar 1995 sayısından çeviren: Burak Erker